İNGİLTERE’DE BİR TÜRK EFSANE
Yazarımız Mertay Kayışkıran (alexdesouza383) Muzzy İzzet'in hikayesini kaleme aldı.
Bilinen adıyla Muzzy İzzet 31 Ekim
1974’te Londra’da dünyaya geldi. Babası Kıbrıs Türkü ve annesi de İngilizdir.
Kardeşi Kemal de kendisi gibi futbolcuydu ve Colchester’da oynamıştır. Orta saha
mevkisinde görev alan Muzzy, Londra’da Senrab FC’de başlayan futbol macerasıyla
bir anda ada devi Chelsea altyapısında kendini bulmuştu. 1993’te profesyonel
sözleşmeye imza attığında bir rüyayı gerçeğe dönüştürmüştü kendisi için. 19
yaşında bir Türk için İngiltere’de yapılabilecek en maksimum işlerden biriydi
bu kesinlikle. Ama işler istediği gibi gitmemişti. Pek forma şansı
bulamadığından Glenn Hoddle kiralanmasını istemişti.
Efsane olacağını bilmediği, tahmin
edemediği o kapıdan girmişti yani Leicester City’e kiralanmıştı. Buradaki o
performansı ile kendini beğendirmiş ve Leicester City bonservisini Chelsea’den
almıştı. Leicester’ın, Premier League’e çıkmasında büyük katkıda bulunmuştu.
Nitekim diğer sezonda da yeni çıktıkları Premier League’de başarılı olmuş ve Lig
Kupası’nı alıp UEFA Kupası biletini kapmışlardı. Atletico Madrid karşısında ilk
Avrupa maçına çıkmıştı. Bir sonraki sezonda da ligde orta sıralarda bulunan
ekip yine Lig Kupası finaline kalmış ama Tottenham’a kaybetmişti. Devamında ligde
sezonu 8.bitirip Tranmere’yi finalde Lig Kupası’nda yenip yine aynı başarıyı yaşamışlardı
ve 3 yılda 2 Lig Kupası şampiyonluğu kazanan takımın en önemli yapıtaşlarından
biri kuşkusuz Muzzy İzzet olmuştu. 2002’de takımdan ayrılmak istemişti ama transferi
gerçekleşmemişti. Devamında takım küme düştü o sezon. Muzzy için futbol
yaşamının en sıkıntılı günleri yaşanıyordu. Milli Takımda sürekli oynamak
istiyordu bundan dolayı başka yere transfer yapmak istedi fakat takımda kaldı
ve bir sonraki sezon tekrardan Leicester ile lige yükseldi.
Taraftarların öylesine sevdiği bir
futbolcuydu ki stadyum çevresinde bronz heykeli yapılmıştır. Bugünlerde Çağlar
Söyüncü’nün Leicester taraftarı tarafından çok sevilmesinin bir nedeni de
Muzzy’nin bir Türk olarak orada bıraktığı izlerdir. Premier League’de asist
krallığı yaşayan ilk ve tek Türk futbolcudur. 2003-2004 sezonu onun için çok
iyi geçmişti ve 14 asistle çeşitli yıldızları geride bırakmıştı. Daha sonra
Birmingham’a transfer oldu ancak sakatlıklardan çok çekti ve Birmingham günleri
parlak geçmedi. 27 Haziran 2006’da futbolu bırakmak zorunda kaldı ancak yerel
bir takımla, Thurmaston Town ile
futbola döndüğünü 2009’da duyurdu. Devamında kendi isteğiyle bu denemeden caydı
ve takımdan ayrıldı, futbolu tamamen bıraktı.
Muzzy
İzzet denildiğinde en çok tartışılan konu kuşkusuz Milli Takım’da Şenol Güneş
tarafından çok düşünülmemesi oluyor. Dünya Kupası’ndan önce Azerbaycan ile
oynanan hazırlık maçına 10 numara ve kaptan olarak çıkması onun için çok büyük
gurur kaynağı olmuştu. Sadece 10 maça çıktı Milli Takımımızda ve Dünya
Kupası’nda da tek maçı yarı finaldeki Brezilya maçıydı.
Buraya
kadar anlattıklarımız futbol yaşamının bir özetiydi. Bundan sonrası kendisinin
açıklamarıyla beraber hem hayatı, hem çocukluğu hem de Milli Takımdaki
süreciyle alakalı görüşleri…
“Babam
Mehmet, annem Jacqueline ve kardeşim Kemal ile beraber Londra’nın doğusunda
Vallance Road’ta 2 yataklı bir apartman dairesinde oturuyordum. Doğduğum yerde
Londra’nın doğusundaki Mile End Hastanesi’ydi. Babam 3 yaşındayken buraya
gelmiş. Tek hatırladığı bir bot yolculuğuydu. Bense hem İngiltere hem Türk
gelenekleriyle büyüdüm. İngiltere’de doğmuştum ama adım Türkçe’ydi. Pasta ve
patates püresi yer ve Only Fools and Horses izlerdim ama dolma da yerdim.
Yıllarca bekletilmiş şarap ile terbiye edilmiş kıyma da yerdim. 6 yaşında
sünnet olduğumda babam çok acımayacağını, erkek olacağımı söylemişti fakat beni
sakinleştirmeye çalıştığını biliyordum. O an ki acıyı anlayamazsınız. Bunu bir
düğünle kutlamıştık masrafları babaannem ödemişti. Milli Takım’a gittiğimde
bunu merak edenlere penisimi göstermiştim ve inanmışlardı. O güne kadar hiçbir
erkeğe penisimi göstermemiştim. Bu uyum sürecinde bana yardımcı olmuştu.
Küçükken West Ham taraftarıydım ve Gary Lineker gol attığında İngiliz
arkadaşlarım ne kadar seviniyorsa o kadar seviniyordum. Akrabalarımızla büyük
Türk toplantılarımız oluyordu. Her iki tarafa da aynı şekilde aidiyet
hissediyorum. En büyük pişmanlığım Türkçe’yi öğrenmemek oldu. Milli Takım
kampında herkes birbiriyle şakalaşırken, konuşurken senin anlamaman çok acı.
Kendimi yalnız hissediyordum ve evimi özlüyordum. Doğu Londralı biri olarak
oradaki arkadaşlarım çok iyilerdi ama iletişim kopukluğu yaşıyordum.
Leicester’da herkes birbirini anlıyordu buraya geldiğimde durumu garipsemiştim.
Ama hata benimdi öğrenmem gerekirdi. Haziran 2002’de başlayan Dünya Kupası’nda
oynamıyordum ve oynamayacağımı kabullenmiş şekilde yedek kulübesinde beklerken
bana oyuna gireceğim söylenmişti Brezilya yarı final maçında. 8 haftadır
benimle iletişim kurmayan Şenol Güneş sadece “-Sağ tarafa” demişti omzuma
dokunarak. Ben o an hiçbir şeyi dinlemiyordum dakikalar 70’i geçmiş ve finale
az bir süre vardı, 1-0 gerideydik. Hiç bencil olmayan biriyimdir ama karşımda
Roberto Carlos gibi bir tecrübede varken topla içeri katedip bencilce
oynuyordum ve pas istiyordum çünkü aklım gol atmaktaydı. Golü atarsam dünyanın
en büyük maçına Dünya Kupası Finali’ne çıkacaktık belki de. Nitekim olmadı.
Rakip olarak oynadığım en büyük takımlardı ve başaramamıştık. Kupa bitti ve
3.lük maçından sonra bize verilen hediyelerle evin yolunu tuttum.
Havalimanından sonra taksiciye beni acil eve yetiştirmesi gerektiğini
söylemiştim. Şimdi bir çocuğum var ve benim hatalarımı yapmadan iyi bir
Türk/İngiliz çocuğu olarak yetişsin istiyorum. Tabi bir de bu konuyu çok
kurcalamamasını…”
Yorumlar
Yorum Gönder