Türk futbolunun içinde bulunduğu vahameti Fenerbahçe
başkanı Ali Koç FB TV’deki “Camiaya Sesleniş” programında bir kez daha gözler
önüne serdi. Fenerbahçe Spor Kulübünün 31 Mayıs 2018 itibarıyla 621 milyon Euro
(3.2 milyar TL) olduğunu açıkladı ve bu borcun 2 milyar 200 milyon TL’si kısa
vadeli 1 yıl içinde ödenmesi gerekiyor. Bu borcun yıllık faizi kulübün yıllık
gelirinden fazla ki 2021 yılına kadar tribün ve kombine gelirlerinin 180 milyon
TL’si bir finans kuruluşuna temlik edilmiş, aynı şekilde TFF yayın gelirleri ve
kombine gelirleri de 2023 yılına kadar temlik edilmiş durumda. Bunlara
istinaden bu sezon Fenerbahçe şampiyon olsa da olmasa da gelecek sezon Avrupa
Kupalarına katılamama tehlikesiyle karşı karşıya.
Peki bu borçların
sorumlusu kim?
Sadece Fenerbahçe değil, Galatasaray(2.8 milyar TL),
Beşiktaş(2.1 milyar TL), Trabzonspor(1.1 milyar TL)’da da durum aynı şekilde.
Bu borçlar geçmiş dönem başkanlarının sadece şampiyonluk düşünerek gereğinden
pahalı transferler yapmaya sürükleyen popülist düşünce. Gelir kaynakları yok
denecek kadar kısıtlıyken yapılan bu hamleler sonucu ortaya çıkan borçlar,
yıllardır katlanarak önü alınamaz hale gelmeye başladı. Bu Anadolu kulüplerinde
de aynı şekilde günden güne çığa dönüşmeye devam ediyor.
Ülkemizde maalesef futbol kültürü sadece 3 puan,
galibiyet ve şampiyonluk üzerine bu da takımları bu yola sürükleyen en büyük
etkenlerden biri. Bir Almanya bir İngiltere gibi futbol kültürüne ne yazık ki
sahip değiliz. Bu ülkedeki 3-5 takım harici nerdeyse bütün futbol kulüplerinde
hatta spor kulüplerinde mevcut. İnsanlar kulüplere seçilecek başkanları dahi
parasına bakarak karar verecek kadar vahim duruma gelmiş fikirlere sahip. Oysa
ki seçilen başkan kulübe para vermek zorunda asla değil, yeter ki para
götürmesin, daha da borç batağına sokmasın, vizyon, misyon sahibi olması
yeterli olması lazım.
Aslında futbolu sadece kültür olarak görebilsek,
oynanan oyundan zevk almaya, haftalık stresi atmaya tribünlere ailecek
gidebilecek seviyeye gelebilsek, kulüplerimize taraftar olarak üye olup mali
tabloları sorgulayabilsek böyle vahim durumlarla asla karşı karşıya kalmayız.
Ama iş bilmez yönetimler tarafından yapılan kur bazlı meblağlar alan menajer
ayaklı yıldız futbolcular, astronomik paralara, ultra imkanlar altında
imzalayan dünyaca ünlü yıldızlar hepimizin gözünü kör ediyor, acısını yıllar
sonra borçlar kapıya gelmeye başlayınca anlıyoruz.
Peki bunun sonucu ne
olacak, yapılması gerekenler neler?
Eğer bu akım bu şekilde devam edecek olursa,
maksimum 10 sene sonra kulüpler armalarını, mazilerini hiçe sayarak kulüpler
satın alarak isim değiştirmeye gitmek zorunda ya da transfer yapamayacak,
kapısına kilit vurulacak içler acısı hale gelecek. Nerdeyse hiçbir takımımız
Avrupa Kupalarına katılamaz duruma gelmeye başlayacak. Ki Gaziantepspor, Mersin
İdman Yurdu, Kayseri Erciyesspor, Orduspor, Kocaelispor, Sakaryaspor,
Manisaspor ve daha sayamadığım Süper Ligde mücadele etmiş bir çok Anadolu
kulübü bir zamanlar nerelerdeydi şimdi nerelerde bu sorunlar yüzünden
zorluklarla cebelleşmeye hala devam ediyor.
Çözüm aslında net.
Takımlar başkan seçerken para yerine misyon, vizyon
sahibi, kulübün parasını çarçur etmeyen, altyapıya önem veren projeler
sunabilecek kriterlere bakmalı.
Kulüpler bir an önce altyapılarına, öz kaynaklarına
dönüşe başlamak zorunda. Ne varsa kendi çocuklarımızda var, Altınordu modeli,
Trabzon şehri futbolcu cenneti bunlar en büyük örnekleri, altyapılarda çok
fazla genç yetenek yeterli şans bulamadığı için sönüyor, kaybolup gitmek
zorunda kalıyor.
Alt liglere gereken önem verilmiyor, maddi kaynaklar
yetersiz olduğundan, yayınları sağlanmadığından çoğu takım bu liglerde dahi
tutunamıyor, aslında üst liglerde oynamayı hak eden çoğu yetenek keşfedilemediği
için alt liglerde forma giymeye devam ediyor.
Türkiye Futbol Federasyonu kulüp başkanlarının kendi
dönem borçlarının kendilerine ait olduğunu belirten yasayı bir an önce
çıkarmalı. Türkiye’nin belirli bölgelerine futbol akademileri açmalı, imkan
yetersizliklerinden keşfedilemeyip kaybolan yetenekler Türk futboluna
kazandırılmalı. Ülkemizde ciddi anlamda potansiyel var ancak kullanılamıyor, ya
da hatır gönül işleri, menajer oyunları yüzünden yanlış yönde kullanılarak hiç
ediliyor.
Bizlerde taraftar olarak bakış açımızı sadece
şampiyonluk üzere olmaktan çıkarıp, futbola, genel olarak spora kültür ve
eğlence aracı olarak bakmayı öğrenmemiz, kulüpleri denetlememiz, önceliği
altyapılara, öz kaynaklarımıza vermemiz, sadece TV başında izleyerek takım tutma
alışkanlığından kurtulduğumuz zaman her şey dört dörtlük olacaktır. Bu ülkenin
nüfusu 350 binden az olan İzlanda’dan eksiği yok fazlası var yeter ki bazı
şeyler kökünden değişsin, her şey olması gerektiği gibi olsun.
ENES YAKUT
Yorumlar
Yorum Gönder